T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ANKARA / KAHRAMANKAZAN - Mustafa Hakan Güvençer Fen Lisesi

Öğretmenin Sırrı

.

Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan Zeynep’in özel bir sırrı vardı. Gündüzleri sıradan bir öğretmen gibi davranırken geceleri kendini tamamen farklı bir dünyada buluyordu. Gizli bir tutkusu vardı Zeynep’in, resim yapmak. Ancak bu tutkusunu kimseye söylememişti. Geceleri odasında sessizce çalışır duvarlarına özenle üzerinde çalıştığı resimlerini asardı.

 

              Zeynep’in okula gelmemesi hiç görülmemiş bir olaydı. Öğrencileri buna alışkın olmadığından garipsedi. Okul müdiresine bu durumu sorduklarında öğretmenlerinin kötü bir hastalık geçirdiğini öğrendiler. Öğrencilerden birisi- bu Zeynep’i en çok seven öğrenciydi- öğretmenini ziyaret etmeye karar verdi. Okul çıkışı hemen öğretmeninin evinin önüne gelip kapısın tıklattı. Hocası içeriye buyur etti. Öğrencisinin salonun televizyon ünitesinin ardında gizlenmiş tuvale gözü takıldı. Öğrencisi buna şaşırdı, Zeynep duvarındaki tablosunu apar topar oraya saklamaya çalışmıştı, bir şeyler ikram etmek için mutfağa gittiğinde öğrenci bu tuvalin fotoğrafını çekti. Aradan birkaç gün geçtiğinde öğrenci çoktan bu durumu arkadaşlarıyla paylaşmıştı. Zeynep günler sonra okuluna kavuştu. Derse girmelerini söyleyen zil çaldı. Zeynep derslerini tekrardan güzel bir şekilde anlatacağını umuyordu ta ki sınıfa girene kadar. Sınıfa girer girmez hep bir ağızdan “Ooo, biz matematik öğretmeni bekliyorduk ama içeriye bir ressam geldi.” sesleri yükseldi. Zeynep bu durum karşısında şaşkın gözlerle sınıfa baktı, anlam verememişti bu duruma. “Senelerdir gizlediğim bu sırrı nasıl oldu da öğrencilerim öğrendi?”, “Bu sırrı neden kimseyle paylaşmadım?” soruları kafasında gitti geldi. Bir süre öylece durdu ayakta. Bu süre zarfında hastayken evine gelen o kızı hatırladı. “Acaba o geldiğinde etraf düzenli miydi?” yoksa o kız geldiğinde apar topar televizyon ünitesinin arkasına attığı tuvali mi gördü? Evet, başka bir nedene gelmiyordu aklına. Bu dersi öyle ya da böyle geçirip teneffüs zamanında o kıza bunun hesabını sorup neden böyle bir davranışta bulunduğunu soracaktı. Belki de o an Zeynep’i üzen resimlerinin güz yüzüne çıkması değildi, bu kadar etik olmayan bir davranışı ne koşulda olursa olsun yapmaması gerektiğini öğrencisine öğretememesiydi. Derste fazla bozuntuya vermedi ve bu konu hakkında konuşmak istemediğini söyledi, dersine başladı. Zeynep dersi büyük bir coşkuyla anlatamıyordu çünkü o konu aklına takılmıştı neyse ki sonunda dersin bitiş zili çaldı. Öğrencisini gizlice çağırıp bir kenara çekti. Öğrencisine sorduğundaysa öğrencisinin cevabı bir nebze Zeynep’İ yatıştırmıştı. Öğrencisi onun büyük bir yetenek olduğunu bunu gizlemesine gerek olmadığına inandırmaya çalıştı üzgün gözlerle. Çocuk gerçekten çok mahcup oldu öğretmenin karşısında. Bunu nasıl telafi edebileceğini sorduğundaysa Zeynep’in cevabı şu şekilde oldu “Bak kızım sen gerçekten güzel düşünceli bir kişisin ama böylesine ciddi bir meseleyi bana neden sormadan paylaşırsın? Bu yaptığın ne kadar büyük bir suç biliyorsundur bunu söylememe gerek yok sen sen ol bir daha böyle büyük işlere bulaşma yaptığın bir hareketin karşındaki kişinin hayatındaki büyük değişimlere sebep olacağını unutma.” Kızın gözlerinden yaşlar süzüldü. Zeynep buna sebep olmak istemediğinden üzüldü. Üzüntüsünü belli etmese de kendisinden yirmi yaş civarında küçük bir kızı ağlatmayı kendisine yakıştıramadı. Öğrencisine sınıfa gitmesini söyleyip kendisi de uzaklaştı.

 

              Tekrardan derse girme zili çaldığında Zeynep hemen geldi sınıfına. Teneffüsteki üzüntüsünden -en azından yüzünde- eser kalmamıştı. Mutlu ve güler yüzlü bir şekilde sınıf kapısının önüne geldi. Öğrencisinin moralini düzeltebilecek çareyi bu harekette buldu. Sınıfa girdi ve girer girmez şu sözü söyleyerek dersi başlattı “Bu sır her daim aramızda kalsın.”

 

H. B. Erdal

A. E. Uysal

M. Balçiçek

 

A. K. Ayyıldız

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 10.03.2024 - Güncelleme: 10.03.2024 15:36 - Görüntülenme: 57
  Beğen | 1  kişi beğendi